Fenerbahçe yi gördüğümüz gün bayram bize. Bu sefer de arefe ye denk geldi bizim bayram. Anlayamadığımız bir fiyat poliikası vardı Elazığ yönetiminin, ateş pahası biletlere aşinaydık ama stadın adı Saraçoğlu değildi. Sonradan Elazığ cephesinden yapılan açıklamalar resmi tamamladı. Elazığ yönetimi Kadıköydeki bilet fiyatlarını örnek göstererek voleyi vurmaya çalışıyordu. Taraftarın gitmiyoruz tepkisiyle bu fiyatlar aşağı çekilse de bu düzene öfkemizin bitmesi söz konusu değil. Taraftarı, futbolun öznesi olarak değil de atm si olarak gören; Fenerbahçe yönetimi de dahil bütün yönetimler Allah topunuzun belasını versin. Defolun.
Her seye rağmen biletimizi alıp maç gününü bekliyoruz. Deplasman büyük heyecanmış. Cumartesi günkü akılalmaz trafik bize yetişicez, yetişemiycez duygusunu yaşatsa da; zamanında stada varıyor ve biletimizi alıyoruz. Ondan sonrası ise büyük bir keyif. Hazırız.
Ne güzel söylemiş İslam Baba, Fenerbahçe gittiği yere hakketen bereketini de getirdi. Esnafın yüzü güldü; yüzü gülen esnaf ta bizi güldürdü. Çekirdeğe çiğdem, milyona melyon... daha niceleri. Ufak bir arayıştan sonra dışı başarılı, yemekleri başarısız restaurantta iftarimizi yapıyoruz.
Stadın dibiydi restaurant ve hemen kendimizi stada attık. Manzara ilginçti girdiğimiz maraton tribünü maça 1 saat kala büyük yoğunluktaydı. Bir yer bulduk ve incelemeye başladık stadı, insanları. Stat inanılmaz büyük ve sahaya uzak. Üstü de açık olduğu için epey rüzgar alıyor. Tam bunları farkederken sahaya Fenerbahçe çıkıyor. Mert e, takıma büyük destek var.
Takim hücumcu mu savunmacı mı anlayamadiğimiz bir taktikle sahada. Kalede mert, önünde Egemen Bekir sağda Orhan solda Caner ve iki ön libero Selçuk Topal. Bu adamlar daha önce bu şekilde hiç 11 başlamadı. Ana oyuncuların yanında tamamlayıcı adamlar, hepsi birden ana oyuncu olmak zorunda kalınca sıkıntı baş gösterdi. Defansta sorumluluk alacak yerden oynayacak bir adam eksikliği yaşadık. Emre gibi bir adam olsa böyle olmazdı belki ama bu durum kadro içinde alternatif yaratılamayacağı anlamına gelmemeli. Defansa serdar montesi ortaya belki bir sezer, özer denemesi cevap verebilir. Neyse, bu eksiklik varken takım topu geriden oyuna sokamadı ve uzun topa yöneldi. Bu da bir düşüncedir, ileri hatta Kuyt ve Alex gibi attığınız topu tutan dağıtan adamlar önemli roller üstlenebilirlerdi ama rakip defans iyi işler çıkarınca bu olasılık ortadan kalktı ve ilk yarı bizim adımızdan kısır geçti.
Devre arasında da stattaki tempo düşmüyor. Sigara satanlar, sucular, çiğdemciler... neşeli olmayan yok. Herkesin gözünün içi gülüyor. Babalarının omuzunda maça gelen çocuklar var, safça muhabbetler keşke her maçı takımını bu kadar özleyen, kıymetini bilen insanlarla izleyebilsek.
Derken ikinci yarı başlıyor sorunları bir türlü aşamıyor Fener ve golü de yiyoruz. Sıkıntı asıl şimdi başlıyor ve seri bir şekilde oyuncu değiştiriyoruz. Merhem olmasa da golü buluyoruz. Golde adam sakatlandı sakatlanmadı bilemiycem ama keşke öyle bir gol olmasaydı. Bu golle de maçı berabere bitiriyoruz. Stattan, otoparktan çıkış bu futbolun üstüne ayrı bir eziyet ama pişman değiliz. Skora üzülse de kimse değil.
Fenerbahçeyi görmek güzel. Darısı kavuşamayanların başına
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder